İŞ İLİŞKİSİNİN SSK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

 

 

     Optisyenlik Müesseseleri bünyesinde çalışmakta olan kişiler ile müessese sahipleri arasındaki ilişki 22/05/2003 tarih ve 4857 no’lu İş Kanunu hükümlerine tabidir. Müessesede çalışanlar ile müessese sahibi arasında salt bu çalışmadan kaynaklanan bir iş sözleşmesi kurulur. Kanun, çalışan ile müessese sahibi arasındaki bu sözleşme için herhangi bir şekil şartı belirlememiş yani yazılı olma koşulu getirmemiştir. Müessesede kişinin çalışmaya başlamış olması iş akdinin var sayılması için yeterli sayılmıştır.

     Genel anlamda işçi ve işveren arasında iş sözleşmesi her iki tarafın da iradelerinin uyuşması anında kurulmuş sayılır. Sözleşmenin yazılı olması halinde ise sözleşme tarihi sözleşmenin kurulma tarihidir. SSK Kanunumuza göre işveren işçi işyerinde çalışmaya başlamadan önce durumu SSK’ya bildirmek yükümü altındadır. Yani her iki tarafın da iradelerinin uyuşması ile birlikte fakat işçi çalışmaya başlamadan evvel SSK’ya işe giriş bildirgesi verilmek zorundadır.

    Sigortasız işçi çalıştırmak muhtemel iş kazalarında karşılaşılacak tazmin sorumluluğu ya da sigortasız işçi çalıştırılması durumunun tespiti gibi hallerde müesseseleri kapanma noktasına getirebilecek kadar ağır sonuçlar doğmaktadır.

     SSK işe giriş bildirimi yapılmayarak çalıştırılan işçi için ödenmeyerek karlılığı arttırdığı varsayılan prim tasarrufu(!) ileriki zamanlarda ortaya çıkması muhtemel işçi-işveren problemlerinde kendinden beklenen faydanın kat kat fazlası ile kuruma ödenmek zorundadır. İşçinin sigortasız çalıştırıldığı rutin kontrollerde müfettişler tarafından tespit edilebileceği gibi sigortasız çalıştığını bilen ya da durumu çok sonra fark etmiş olan işçi tarafından tespit davası ikame etmek yolu ile de aynı sonuca ulaşılabilir.

     Her iki tespit durumunda da işverenin karşılaşacağı sorumluluk işçinin sigortasını ödemediği dönemde yaptığını düşündüğü tasarruftan(!) çok daha büyük olacaktır. Karşılaşılacak sorumluluğu daha net yansıtabilmek için bir örnek oluşturabiliriz:

     1998 yılında (A) Müessesesinde çalışmaya başlayan (İ) 2002 yılında işten çıkmış/çıkarılmış ardından yaptığı incelemede müessesenin sigorta girişini yapmadığı ve primlerini ödemediğini öğrenmiştir. (İ)’nin bu durumda yapacağı Sigortalılığının Tespiti amacı ile İş Mahkemesinde dava açmak olacaktır. Şayet (İ) geçerli delillerle 1998-2002 yılları arasında o müessesede çalıştığını ispatlar ise mahkeme (İ)’nin dava konusu süre içerisinde (A) müessesesinde çalışmış olduğunu tespit eden bir karar verecektir.

     Verilecek olan tespit kararı işçi açısından geçmişe yönelik olarak sigortasının ödenmediği 4 yıllık süre içerisinde sigortalı olarak sayılmasının ve primlerinin ödenmesinin sağlanması sonucunu doğuracaktır. Bu karar işveren açısından son derece ciddi ekonomik etkiler yaratacaktır. Şöyle ki; mahkeme kararı ile sigortalılığı tespit edilmiş olan eski işçisi için:

     1-)Tespit kararında işe başlangıç tarihi olarak belirlenmiş olan tarihte işe giriş bildirgesi vermediği için o tarihte yürürlükte bulunan asgari ücretin 3 katı cezayı,

     2-)İşe giriş tarihini takip eden dönemlerde işçi ile ilgili olarak SSK’ya verilmesi gereken her bir bildirge için bildirge döneminde yürürlükte olan asgari ücret miktarı kadar cezayı,

     3-)İşçinin mahkeme kararı ile tespit edilmiş döneme ait ve yine mahkeme kararı ile tespit edilmiş olan ücret üzerinden yatırılmamış olan primlerini,

     4-)Yatırılmamış olan primler için ödeme tarihine kadar tahakkuk edecek olan gecikme zammı işveren kuruma ödenmek durumunda kalacaktır.

     Yukarıda tespit kararı neticesi işverenin ödemek durumunda kalacağı 4 maddenin hesaplanması halinde bir işçinin sigorta primlerini ödememekle elde edildiği düşünülen faydadan çok daha ciddi rakamlar ortaya çıktığı görülecektir.

     İş ilişkisinden kaynaklanan sigorta yükümlülüğünü yerine getirmek yasal açıdan olduğu kadar müessesenin maddi çıkarları ve devamlılığı açısından da vazgeçilmez bir zorunluluktur.